20-05-2012, 02:51
Merhaba Amatör Balıkçı Dostlar,
Kolumdaki rahatsızlık sebebiyle; at-çek, levrek çaparisi, levrek süpürgesi şeklindeki avlarla, levrek peşindeki serüvenim fiziki olarak ara verse de, fikri olarak sürekli devam ediyor. Kah okuduğum keyifli raporlarda, kah dostlarla yapılan fikir teatilerinde aklımızda hep O. Uzun bir aradan sonra, anneler günü vesilesiyle sevgili annemi çok istediği balık avına götürme fırsatım doğdu. Hava, ilk defa botumla ava çıkacak olan annem için çok elverişliydi:
Av tarihi : 13/05/2012, Pazar Anneler günü
Av yeri : İzmir kıyıları
Av türü : Tekneden sürütme(sırtı)
Avı gerçekleştirenler : Nermin Sarıca-Bahadır Sarıca
Hedef av : Levrek
Gerçekleşen av : Kaçırılan 1 adet kofana tahmini 50-60cm 2-2,5kg
Hava : 0-2 Bft Kuzey
Av saati : 06.00 - 10.00 (Balıkla mücadele 09.00 civarı)
Kullanılan ekipman : 10-15LBS kamış Lenght:2.10 Section:2, 4000 kafa makine, Ф0,21mm(65LB) ip, muhtelif sahteler
Sabaha karşı 03.30da botu hazırlayıp annemi aldım. Yolda kahvaltı keyfini yapıp gün çakarken avlağımıza vardık. Bu saatlerdeki kalabalık(balıkçılar) annemi çok şaşırttı.
Ihlamur ağaçlarının kokusunda, kuş cıvıltılarıyla suya indik.
Bu havada balık biraz zordu ama hava tam da Valideye göreydi.
Valide ile birlikte, önümüzde kaçışan balıklar eşliğinde güneş yükselmeye başladı. Balıklara merhaba demek için sabırsızlanıyorduk.
Sevgili annemin keyfine diyecek yoktu. Tabii anneler gününde onun mutluluğu beni kat be kat mutlu etti. Balık arayışlarımızın sonuçsuz kalması ve denizin biraz çırpıntısı(1 bafor), maalesef Valideyi biraz rahatsız etti. Deniz tutmuştu. Bu da mola demekti;
Bu arada avlak bölgemizde balıkçıların ağları avımızı olumsuz etkilemişti. Fakat mola sırasında ağlarını toplamaya gelen avcılar annem için umut olmuştu;
Ben her ne kadar geriye dönelim desem de, avı bozmak istemeyen sevgili annem devam etmek istedi. Tekrar yola koyulduk. Kıyıdan 200-300m açılmıştık ki, benim makineden gelen kalama melodisiyle irkildik. Kamış sanki taşa takılmış gibi eğilmişti. Bulunduğumuz bölge kumluktu, taşa nasıl takıldı diyerek kamışa uzanıp yokladım.
Evet, bu balıktı. Hem de oldukça kallavi bir şey. Kalamayı hızla alıp, güzel kafalar atıyordu ki; 30-35m gerimizde annemle balığın resmen su üstünde taklalar attığını gördük. Bunu görmek muhteşem bir duyguydu. Daha önce sevgili dostum Aykut Aytış ile bu bölgeyi analiz ederken ciddi kofana avlarına rastlamıştık. Evet bu bir kofanaydı. Bir an kamışı anneme vermeyi düşündüysem de, balığı zapt etmekte ben zorlanırken onun için çok daha zor olacağını düşünerek, kepçeyi anneme uzattım.
Herhangi bir tecrübem olmayan bu balıkta, levrek gibi boşluk vermeden sarmayı hedefliyorum. Hızla sararken makine kolu bir anda boşalıyor, "ahh kaçtı diyorum". Ardından hüsranla sararken; yok değil - bana doğru hızla geliyormuş, tekrar biniyor. Yakınlaştığında ise kepçelemek veya yormak ne mümkün. Anında tekrar fişekliyor ve botun altına giriyor. Tekrar sarıyorum. Ben kadar şaşırmış annem ise şokta gibi Bahadır bu balık çok büyük diyor. Validenin birkaç kepçeleme denemesi boşa gidince, kendim kepçelemeye çalışıyorum. Fakat balık çok hareketli. Kesinlikle levrek gibi değil. Tek şansımın balığı salla sırt bota almak olacağını düşünüp, kepçeyi tekrar tutması için valideye uzatıyorum. Fakat şokta olan valide tekrar kepçelemeye çalışıyor. Dur anne, kepçeleme derken, balığa çarpan kepçeden güç alan kofana bir anda sahteden kurtulup derin maviliğe yol alıyor. Bize kaçtı deyip ardından hüsranla bakmak düşüyor. Kofana mücadeleyi kazanıyor. Annem çok üzülüyor. Bense böyle bir gün için yüzlerce kofanayı feda edebilirim.
Dönüşte bol bol kaçan kofanın muhabbetini ediyoruz;
--Ne balıktı ama, bence en az 3 kiloydu.
--Yok vallaha bence 5 kilo vardı.
--İğneleri nasıl dümdüz etmiş ama.
--Nasıl su üstüne sıçradı öyle, gördün değil mi?...
Sonuçta ikimizde aynı fikirde mutabıkız;
Yakalasak bir defa anlatılacak, pişirilecek ve yenerek tüketilecekti. Ama şimdi hayatımızın sonuna kadar anlatacak bir kofana hikayemiz var .
Kolumdaki rahatsızlık sebebiyle; at-çek, levrek çaparisi, levrek süpürgesi şeklindeki avlarla, levrek peşindeki serüvenim fiziki olarak ara verse de, fikri olarak sürekli devam ediyor. Kah okuduğum keyifli raporlarda, kah dostlarla yapılan fikir teatilerinde aklımızda hep O. Uzun bir aradan sonra, anneler günü vesilesiyle sevgili annemi çok istediği balık avına götürme fırsatım doğdu. Hava, ilk defa botumla ava çıkacak olan annem için çok elverişliydi:
Av tarihi : 13/05/2012, Pazar Anneler günü
Av yeri : İzmir kıyıları
Av türü : Tekneden sürütme(sırtı)
Avı gerçekleştirenler : Nermin Sarıca-Bahadır Sarıca
Hedef av : Levrek
Gerçekleşen av : Kaçırılan 1 adet kofana tahmini 50-60cm 2-2,5kg
Hava : 0-2 Bft Kuzey
Av saati : 06.00 - 10.00 (Balıkla mücadele 09.00 civarı)
Kullanılan ekipman : 10-15LBS kamış Lenght:2.10 Section:2, 4000 kafa makine, Ф0,21mm(65LB) ip, muhtelif sahteler
Sabaha karşı 03.30da botu hazırlayıp annemi aldım. Yolda kahvaltı keyfini yapıp gün çakarken avlağımıza vardık. Bu saatlerdeki kalabalık(balıkçılar) annemi çok şaşırttı.
Ihlamur ağaçlarının kokusunda, kuş cıvıltılarıyla suya indik.
Bu havada balık biraz zordu ama hava tam da Valideye göreydi.
Valide ile birlikte, önümüzde kaçışan balıklar eşliğinde güneş yükselmeye başladı. Balıklara merhaba demek için sabırsızlanıyorduk.
Sevgili annemin keyfine diyecek yoktu. Tabii anneler gününde onun mutluluğu beni kat be kat mutlu etti. Balık arayışlarımızın sonuçsuz kalması ve denizin biraz çırpıntısı(1 bafor), maalesef Valideyi biraz rahatsız etti. Deniz tutmuştu. Bu da mola demekti;
Bu arada avlak bölgemizde balıkçıların ağları avımızı olumsuz etkilemişti. Fakat mola sırasında ağlarını toplamaya gelen avcılar annem için umut olmuştu;
[YOUTUBE]O30EXWrvIC4[/YOUTUBE]
Ben her ne kadar geriye dönelim desem de, avı bozmak istemeyen sevgili annem devam etmek istedi. Tekrar yola koyulduk. Kıyıdan 200-300m açılmıştık ki, benim makineden gelen kalama melodisiyle irkildik. Kamış sanki taşa takılmış gibi eğilmişti. Bulunduğumuz bölge kumluktu, taşa nasıl takıldı diyerek kamışa uzanıp yokladım.
Evet, bu balıktı. Hem de oldukça kallavi bir şey. Kalamayı hızla alıp, güzel kafalar atıyordu ki; 30-35m gerimizde annemle balığın resmen su üstünde taklalar attığını gördük. Bunu görmek muhteşem bir duyguydu. Daha önce sevgili dostum Aykut Aytış ile bu bölgeyi analiz ederken ciddi kofana avlarına rastlamıştık. Evet bu bir kofanaydı. Bir an kamışı anneme vermeyi düşündüysem de, balığı zapt etmekte ben zorlanırken onun için çok daha zor olacağını düşünerek, kepçeyi anneme uzattım.
Herhangi bir tecrübem olmayan bu balıkta, levrek gibi boşluk vermeden sarmayı hedefliyorum. Hızla sararken makine kolu bir anda boşalıyor, "ahh kaçtı diyorum". Ardından hüsranla sararken; yok değil - bana doğru hızla geliyormuş, tekrar biniyor. Yakınlaştığında ise kepçelemek veya yormak ne mümkün. Anında tekrar fişekliyor ve botun altına giriyor. Tekrar sarıyorum. Ben kadar şaşırmış annem ise şokta gibi Bahadır bu balık çok büyük diyor. Validenin birkaç kepçeleme denemesi boşa gidince, kendim kepçelemeye çalışıyorum. Fakat balık çok hareketli. Kesinlikle levrek gibi değil. Tek şansımın balığı salla sırt bota almak olacağını düşünüp, kepçeyi tekrar tutması için valideye uzatıyorum. Fakat şokta olan valide tekrar kepçelemeye çalışıyor. Dur anne, kepçeleme derken, balığa çarpan kepçeden güç alan kofana bir anda sahteden kurtulup derin maviliğe yol alıyor. Bize kaçtı deyip ardından hüsranla bakmak düşüyor. Kofana mücadeleyi kazanıyor. Annem çok üzülüyor. Bense böyle bir gün için yüzlerce kofanayı feda edebilirim.
Dönüşte bol bol kaçan kofanın muhabbetini ediyoruz;
--Ne balıktı ama, bence en az 3 kiloydu.
--Yok vallaha bence 5 kilo vardı.
--İğneleri nasıl dümdüz etmiş ama.
--Nasıl su üstüne sıçradı öyle, gördün değil mi?...
Sonuçta ikimizde aynı fikirde mutabıkız;
Yakalasak bir defa anlatılacak, pişirilecek ve yenerek tüketilecekti. Ama şimdi hayatımızın sonuna kadar anlatacak bir kofana hikayemiz var .
İnsanlar başaklara benzerler; içleri boşken başları havadadır, doldukça eğilirler.(Montaigne)
Ava ve avına saygı duyan tüm dostlara rastgele...
Ava ve avına saygı duyan tüm dostlara rastgele...