26-11-2012, 12:42
(Son Düzenleme: 26-11-2012, 13:32, Düzenleyen: Cahit Acun.)
KARANLIĞIN PRENSLERİ...![[Resim: lfer.jpg]](http://img812.imageshack.us/img812/6443/lfer.jpg)
Yukarıda resimlediğim tablo "TÜRK DENİZ ARAŞTIRMALARI VAKFI" nın 2010 yılında yayınladığı içler acısı bir tablodur.Çünkü bu tabloda beni en çok üzen,Lüfer sülalesinin en büyüğü olan,Sırtkara'nın artık denizlerimizde olmayışıdır.Onun avlayan kişilerden biri olarak,çok hüzünlüyüm.Onunla ilgili o kadar çok av hikayem var ki..Üsküdar Şemsi Paşa'nın ve Haydarpaşa Mendirek'lerinin ağızları-dilleri olsada konuşsalar..Onu avladığımda bana bakarken,o asil ve korkusuz yüzü gözlerimin önünden gitmiyor.Hele onunla mücadelemiz ise inanılmaz boyutlarda.Onu çok özledim.İşte o hikayelerimden birisi..
Hasan kardeşim,namı diğer kör Hasan,beni arıyor.Haydarpaşa'da gezmedik,dolaşmadık yer bırakmamış.Dog Kaptanlığı'ndaki kardeşlerimize haber bırakıyor ve tekneyi bağladığı adacığa gidiyor.O zaman bizimde Haydarpaşa Gar içinde büfemiz var ve baba-oğul çalıştırıyoruz.Orada hem okuyorum,hem çalışıyorum.Dog Kaptanlığı'nda çalışan bir kardeşim,"Cahit! Hasan sabahtan beri seni arıyor" dedi ve gitti.Babama dükkanı bıraktım,daha doğrusu kaçtım ve Hasan'ı buldum."Nerdesin yahu,sabahtan beri seni arıyorum.Sırtıkara'lar cirit atıyor.Bir şeyi beceremedim,boyuna yem yediriyorum." deyince bende şafak attı.Büfede iş varmış,yokmuş hikaye.Tekneye atladığım gibi"ver gazı" dedim ve yola koyulduk.İkinci mendireğin burnuna geldik ve 40 cm boyundaki Zargana'yı,canlı takıp,derin sulara bıraktım.Hasan'da Forsa'da..Dibi buldum ve Hasan'a yol ver dedim.Hafif yol verdi Hasan.Birkaç dakika sonra elimdeki oltada,Zargana'nın titrediğini hissettim ve çalınmaya hazırlandım.Öyle bir bindirme olduki,onu yaşamanız lazım.LOK LOK LOK LOK..Kolum aşağı indi..Oltayı gerdim ve çalındım.Sırtıkara oltamda artık.Oltamda,oltamda olmasına da "onu yukarıya nasıl getireceğim" diye kendi kendime düşünmeye başladım.Oltam sanki dibe takılmış.Çok kuvvetli be arkadaşlar.Öyle basıyor ki,80'lik misina parmağımın birinci boğumunu boğdu resmen.Boğumu "v" şeklinde gördüm.Misina parmağıma geçti ve canım öyle yanıyorki anlatamam.Akan kan kolumdan aşağı süzülürken,Hasan'da kolonyalı mendille parmağımı silmeye çalışıyor,bir taraftan tütün basıyor.,sağ olsun.."Cahit! çok büyük bir şey bu.Canını yakıyor.Bırak şunu !Yoksa parmağını koparacak" diyor ama nafile."Onu bırakmam arkadaş" diyorum Hasan'a.Bırakmadım da...Onu tekneye almaya iki-üç metre kalmıştı ki,beni görür görmez bir anda bastı ve doğru dibe.Haydi,,,Sil baştan.Tekrar mücadelemiz başladı denizin bu muhteşem yaratığıyla.Onu tekrar getirdim teknenin yanına kadar ve "Hasan vur kagıcı" dedim. Hasan ıskalamaz mı..."Eyvah" dedim kendi kendime..Sırtıkara bir silkelediki görmeliydiniz.Kendini kurtarmaya çalışıyor ama nafile..Bırakmıyorum.Bende inatçıyım.En sonunda onu yora yora getirdim, teknenin kıyısına ve kagıcı bu sefer ben vurdum.Artık benimdi o muhteşem varlık.Bana korkusuzca bakıyor ve asilliğinden hiç taviz vermiyor.Onu galsamasından tuttum ve öptüm.Hemde canım yanarken.İkimizde çok mutlu olmuştuk.Çok duyguluyum bunları size anlatırken.O yok artık.Onu bir daha ne zaman görürüm,bilemem."Seni çok özleyeceğim Sırtıkara'm çok"....
Kadıköy Çarşısı'na her gittiğimde, kasalarca Defne Yaprağı'nın, bilinçsiz insanlarımz tarafından,sanki bedava dağıtılıyormuş gibi, satın alınması sonucu,işte bu hale geldi Lüfer'ler,Sırtkara'lar.."Küçük balık yoksa,büyük balıkta yoktur" cümlesi, onlar için hiçbir şey ifade etmiyor...Bittik artık ey halkım!.Satın almayın Defne Yaprak'larını.Rahat bırakın onları,kendi ekmeğini hiçe sayan,vurdum duymaz gırgırcılar...Yeter artık! sorumsuzlar...
Gelelim,Denizin vahşi Prenslerine...Avlak yerime giderken çarşıya uğrayıp,yiyecek bir şeyler aldım yanıma.Geldiğimde,Cemil kardeşim herzaman ki gibi,çayımızı demlemiş ve oltasını çoktan atmış.Bende oltamı atmaya hazırlanırken Cemil" Cahit ağabey! çay hazır.Haydi"deyince oltamı yere bıraktım ve çayımı Boğaz'ın o eşsiz güzelliği karşısında keyifle içmeye başladım.Çarşıdan aldığım yiyeceklerle çay, çok iyi geldi ikimizede.
Artık hava kararmaya başladı.Av zamanı geldi.Hazırlıkları tamamladım ve oltamı salladım.Bir-iki üç atış derken, dördüncüde yine o güzel ses.TAK TAK TAK...Sarıkanat yapıştı oltama.Oltamı gerdim ve çalındım.Oltamı çekerken kendisini suyun üstüne attı.Şapur-şupur su sesleri ile geliyor ve aynı zamanda kendini kurtarmak için direniyor.O ara boşluk veriyorum ve şak...Misinayı kesti denizlerin kralı...Haydi yeni olta aç bakalım Acun..Oltamı açtım.Yarım saat tık yok.O ara Cemil bir tane Sarıkanada hoş geldin dedi.Arkasından bende bir tane aldım ve yine tık yok.Tıksızlık bir yarım saat daha devam etti.Yarım saat sonra suyun üstü öyle bir karıştıki,manzarayı görmeliydiniz.Bir gurup Gümüş havalarda uçuyor sanki.Kaçacak yer arıyorlar.Sağa-sola vuruyorlar kendilerini.Ama nafile.Arkalarında denizin acımasız bir vahşisi var.Lüfer..Aralarına öyle bir dalıyor ki,Gümüşü anında kapıyor.Seyrediyorum onu.Kuyruk kısmını anında yutuyor.Baş kısmı ise hala canlı ve daireler çizerek suyun üstünde öylece dönüyor.Ama çok kısa bir süre.Peşinden ikinci bir Lüfer onu anında götürüyor ve diğer Lüfer'lerde ona saldırıyor.Gözümün önünde bir vahşet yaşanıyor."Allah'ım bu nasıl bir yaratıktır" diyorum kendi kendime.Piranha bunun yanında bebecik.Öyle belgesele dalmışken,TAK TATAK TAK.müthiş bir bindirme.Anında çalındım ve onu avladım.Bu sefer oltam dipte ve gelen kesin Lüfer.Onu yukarı doğru çekerken,gecenin karanlığında, ışığında hafifçe loş aydınlığında suyun içinde o beyazımsı-gri silüeti göründü.Allahım onu öyle özenerek yaratmış ki...Suyu şapırdata,şapırdata yüzeye çıkarttım onu.Silkeledi kendini.Ama kurtaramadı.Daha sonra oltama iki adet Kefal geldi..Balık jilet gibi kesildiğinde, "kısmetim bu kadarmış" deyip oradan ayrıldım.19 adet Lüfer ve Sarıkanat,iki adette Kefal almışım.Yine çok çok güzel bir av gecesi yaşadım.Allah'ım beni Lüfer avından mahrum etmesin.Sizlerede nasip etsin.
![[Resim: lfer.jpg]](http://img812.imageshack.us/img812/6443/lfer.jpg)
Yukarıda resimlediğim tablo "TÜRK DENİZ ARAŞTIRMALARI VAKFI" nın 2010 yılında yayınladığı içler acısı bir tablodur.Çünkü bu tabloda beni en çok üzen,Lüfer sülalesinin en büyüğü olan,Sırtkara'nın artık denizlerimizde olmayışıdır.Onun avlayan kişilerden biri olarak,çok hüzünlüyüm.Onunla ilgili o kadar çok av hikayem var ki..Üsküdar Şemsi Paşa'nın ve Haydarpaşa Mendirek'lerinin ağızları-dilleri olsada konuşsalar..Onu avladığımda bana bakarken,o asil ve korkusuz yüzü gözlerimin önünden gitmiyor.Hele onunla mücadelemiz ise inanılmaz boyutlarda.Onu çok özledim.İşte o hikayelerimden birisi..
Hasan kardeşim,namı diğer kör Hasan,beni arıyor.Haydarpaşa'da gezmedik,dolaşmadık yer bırakmamış.Dog Kaptanlığı'ndaki kardeşlerimize haber bırakıyor ve tekneyi bağladığı adacığa gidiyor.O zaman bizimde Haydarpaşa Gar içinde büfemiz var ve baba-oğul çalıştırıyoruz.Orada hem okuyorum,hem çalışıyorum.Dog Kaptanlığı'nda çalışan bir kardeşim,"Cahit! Hasan sabahtan beri seni arıyor" dedi ve gitti.Babama dükkanı bıraktım,daha doğrusu kaçtım ve Hasan'ı buldum."Nerdesin yahu,sabahtan beri seni arıyorum.Sırtıkara'lar cirit atıyor.Bir şeyi beceremedim,boyuna yem yediriyorum." deyince bende şafak attı.Büfede iş varmış,yokmuş hikaye.Tekneye atladığım gibi"ver gazı" dedim ve yola koyulduk.İkinci mendireğin burnuna geldik ve 40 cm boyundaki Zargana'yı,canlı takıp,derin sulara bıraktım.Hasan'da Forsa'da..Dibi buldum ve Hasan'a yol ver dedim.Hafif yol verdi Hasan.Birkaç dakika sonra elimdeki oltada,Zargana'nın titrediğini hissettim ve çalınmaya hazırlandım.Öyle bir bindirme olduki,onu yaşamanız lazım.LOK LOK LOK LOK..Kolum aşağı indi..Oltayı gerdim ve çalındım.Sırtıkara oltamda artık.Oltamda,oltamda olmasına da "onu yukarıya nasıl getireceğim" diye kendi kendime düşünmeye başladım.Oltam sanki dibe takılmış.Çok kuvvetli be arkadaşlar.Öyle basıyor ki,80'lik misina parmağımın birinci boğumunu boğdu resmen.Boğumu "v" şeklinde gördüm.Misina parmağıma geçti ve canım öyle yanıyorki anlatamam.Akan kan kolumdan aşağı süzülürken,Hasan'da kolonyalı mendille parmağımı silmeye çalışıyor,bir taraftan tütün basıyor.,sağ olsun.."Cahit! çok büyük bir şey bu.Canını yakıyor.Bırak şunu !Yoksa parmağını koparacak" diyor ama nafile."Onu bırakmam arkadaş" diyorum Hasan'a.Bırakmadım da...Onu tekneye almaya iki-üç metre kalmıştı ki,beni görür görmez bir anda bastı ve doğru dibe.Haydi,,,Sil baştan.Tekrar mücadelemiz başladı denizin bu muhteşem yaratığıyla.Onu tekrar getirdim teknenin yanına kadar ve "Hasan vur kagıcı" dedim. Hasan ıskalamaz mı..."Eyvah" dedim kendi kendime..Sırtıkara bir silkelediki görmeliydiniz.Kendini kurtarmaya çalışıyor ama nafile..Bırakmıyorum.Bende inatçıyım.En sonunda onu yora yora getirdim, teknenin kıyısına ve kagıcı bu sefer ben vurdum.Artık benimdi o muhteşem varlık.Bana korkusuzca bakıyor ve asilliğinden hiç taviz vermiyor.Onu galsamasından tuttum ve öptüm.Hemde canım yanarken.İkimizde çok mutlu olmuştuk.Çok duyguluyum bunları size anlatırken.O yok artık.Onu bir daha ne zaman görürüm,bilemem."Seni çok özleyeceğim Sırtıkara'm çok"....
Kadıköy Çarşısı'na her gittiğimde, kasalarca Defne Yaprağı'nın, bilinçsiz insanlarımz tarafından,sanki bedava dağıtılıyormuş gibi, satın alınması sonucu,işte bu hale geldi Lüfer'ler,Sırtkara'lar.."Küçük balık yoksa,büyük balıkta yoktur" cümlesi, onlar için hiçbir şey ifade etmiyor...Bittik artık ey halkım!.Satın almayın Defne Yaprak'larını.Rahat bırakın onları,kendi ekmeğini hiçe sayan,vurdum duymaz gırgırcılar...Yeter artık! sorumsuzlar...
Gelelim,Denizin vahşi Prenslerine...Avlak yerime giderken çarşıya uğrayıp,yiyecek bir şeyler aldım yanıma.Geldiğimde,Cemil kardeşim herzaman ki gibi,çayımızı demlemiş ve oltasını çoktan atmış.Bende oltamı atmaya hazırlanırken Cemil" Cahit ağabey! çay hazır.Haydi"deyince oltamı yere bıraktım ve çayımı Boğaz'ın o eşsiz güzelliği karşısında keyifle içmeye başladım.Çarşıdan aldığım yiyeceklerle çay, çok iyi geldi ikimizede.
Artık hava kararmaya başladı.Av zamanı geldi.Hazırlıkları tamamladım ve oltamı salladım.Bir-iki üç atış derken, dördüncüde yine o güzel ses.TAK TAK TAK...Sarıkanat yapıştı oltama.Oltamı gerdim ve çalındım.Oltamı çekerken kendisini suyun üstüne attı.Şapur-şupur su sesleri ile geliyor ve aynı zamanda kendini kurtarmak için direniyor.O ara boşluk veriyorum ve şak...Misinayı kesti denizlerin kralı...Haydi yeni olta aç bakalım Acun..Oltamı açtım.Yarım saat tık yok.O ara Cemil bir tane Sarıkanada hoş geldin dedi.Arkasından bende bir tane aldım ve yine tık yok.Tıksızlık bir yarım saat daha devam etti.Yarım saat sonra suyun üstü öyle bir karıştıki,manzarayı görmeliydiniz.Bir gurup Gümüş havalarda uçuyor sanki.Kaçacak yer arıyorlar.Sağa-sola vuruyorlar kendilerini.Ama nafile.Arkalarında denizin acımasız bir vahşisi var.Lüfer..Aralarına öyle bir dalıyor ki,Gümüşü anında kapıyor.Seyrediyorum onu.Kuyruk kısmını anında yutuyor.Baş kısmı ise hala canlı ve daireler çizerek suyun üstünde öylece dönüyor.Ama çok kısa bir süre.Peşinden ikinci bir Lüfer onu anında götürüyor ve diğer Lüfer'lerde ona saldırıyor.Gözümün önünde bir vahşet yaşanıyor."Allah'ım bu nasıl bir yaratıktır" diyorum kendi kendime.Piranha bunun yanında bebecik.Öyle belgesele dalmışken,TAK TATAK TAK.müthiş bir bindirme.Anında çalındım ve onu avladım.Bu sefer oltam dipte ve gelen kesin Lüfer.Onu yukarı doğru çekerken,gecenin karanlığında, ışığında hafifçe loş aydınlığında suyun içinde o beyazımsı-gri silüeti göründü.Allahım onu öyle özenerek yaratmış ki...Suyu şapırdata,şapırdata yüzeye çıkarttım onu.Silkeledi kendini.Ama kurtaramadı.Daha sonra oltama iki adet Kefal geldi..Balık jilet gibi kesildiğinde, "kısmetim bu kadarmış" deyip oradan ayrıldım.19 adet Lüfer ve Sarıkanat,iki adette Kefal almışım.Yine çok çok güzel bir av gecesi yaşadım.Allah'ım beni Lüfer avından mahrum etmesin.Sizlerede nasip etsin.
![[Resim: 1005190d.jpg]](http://img829.imageshack.us/img829/9341/1005190d.jpg)