Karadeniz'de Balık Avı ve Balıkçılık
Karadeniz’de balıkçılık gerek beslenme, gerekse ticarî açıdan önemli bir yere sahiptir. Karadenizli balıkçılar, nesilden nesile aktarılan tecrübelerle balık avı konusunda oldukça bilgi birikimine sahip olmuşlardır. XV-XVI. yüzyıllarda Karadeniz’de önemli bir konuma sahip olan Trabzon şehrinin balıkçılık yönünden çok gelişmiş olduğu bilinmektedir. Nitekim, Trabzon kanunnâmesinde avlanan her balık çeşidinden öşür alınması, balıkçılığın geliştiğinin bir işareti olmalıdır. Yine, ihtiyaç fazlası balıklardan balık yağı üretildiği ve bu yağın Hıristiyan mahallelerinde satıldığı, satılan bu balık yağından ihtisâb resmi alındığı kanunnâmede kayıtlıdır. Âşık Mehmed’in Menâzırü’l-avâlim (1598) adlı eserinde Trabzon denizinde nefis balıklar avlandığını bildirmesi, Evliya Çelebi’nin, Seyahatnamesi’nde (1640) Trabzon halkının uğraştığı yedi iş kolundan birinin balık avcılığı olduğunu kaydetmesi, balıkçılığın ve balık avcılığı ile uğraşanların önemli bir sayıya ulaştığını göstermektedir. Yine, Âşık Mehmed ve Evliya Çelebi, Trabzon denizinde bol miktarda hamsi, mezgit, kalkan, levrek ve kefal, kızılca tekir, kolyoz, uskumru balığı avlandığını kaydederler.
Osmanlı ülkesinde, deniz, göl ve nehirlerde avlanan ve satılan balıklardan “sayd-i mahî resmi” alındığı bilinmektedir. Meselâ, Hayriye tüccarından Süleyman Ağa’nın, balık rüsumu ile ilgili bir arzuhali de bu konuda ilginç bilgiler verir. Bu arzuhalden ve Trabzon Valisi Emin Paşa’ya hitaben gönderilen tahrirat müsveddesinden anlaşıldığına göre, Ordu ve Trabzon sancağı sayd-i mahi mültezimi Süleyman Ağa, Sürmene kazasından bazı kişilerin 1275 (1858) yılında avladıkları balığın rüsumunu ödemeksizin yağ çıkarıp sattıklarını ve yağın beher kıyyesi için rayiç olan elli beşer kuruşu ödemediklerini bildirmişti. Aynı dönemde benzer sıkıntılar, Trabzon vilayetinde de görülür. Nitekim, 17 Zilhicce 1277 (3 Ekim 1860) tarihli bir belge, sayd-i mahi rüsumu mültezimi Arif Bey’in söz konusu verginin tahsilinde karşılaşılabilecek sorunlara dair bilgi talebiyle ilgilidir.
Karadeniz’deki balıkçılık faaliyetine dair kaynaklar bununla sınırlı değildir. Şâkir Şevket, “deniz kenarında bulunan ahalinin balıkçı olduklarını, bunların çok miktarda yunus balığı avladığını” kaydeder. Darüşşafaka Müdürü Binbaşı Hüseyin Bey, 1885’de kaleme aldığı ders kitabında Karadeniz’de kalkanın, en çok da Trabzon ve Samsun vilayeti sahillerinde hamsinin avlandığını; Tüccarzâde İbrahim Hilmi ise Eski Trabzon ve Kemer denilen sahillerde petrol gazı damar ve kaynakları olduğunu, açıktan denize akıp gittiğini, bu nedenle avlanan balıkların etlerini kokuttuğunu ifade eder.Trabzon vilayeti hakkında kıymetli bilgiler ihtiva eden 1888 tarihli salnâmeye göre ise denizde avlanan ve satılan balıklar arasında hamsi, kalkan, mercan, mezgit, palamut, tekir, turna, zargana başta gelmektedir. Hamsi, mevsimi geldiğinde çok tutulduğundan ucuza satılırdı. Ucuz olduğu için fukara köylü tarafından yeterli miktarda alınarak tuzlanır ve böylece çoluk çocuğun iaşesi sağlanırdı. Adî sardalyeden az ufak olan, lezzetli ve yağlı, buna karşın fazla tuzlu olduğundan alışık olmayana yenildikten sonra o nispette hararet veren hamsi, sahil halkı için büyük bir nimetti. 1893 yılında bol miktarda çıkan hamsinin beher batmanı iki kuruştan yirmi-otuz paraya kadar satılmıştı.
Trabzon Valisi Kadri Bey, Mabeyn-i Hümayun Başkitabetine çektiği 1 Teşrîn-i evvel 1308 (13 Kasım 1892) tarihli bir telgrafta, Trabzon’da kayıkçılık ve balıkçılık gibi işlerde çalışan bir çok ailenin karantina ve kordon altına alınmasından dolayı zarara uğradıklarını ve muhtaç duruma düştüklerini belirterek, bu kimselere yardım talebinde bulundu. Kadri Bey’in bu arzı üzerinde, Trabzon vilayetinde mağdur duruma düşen balıkçı ve kayıkçılara verilmek üzere yüz liranın gönderildiği kaydı bulunmaktadır (10 Şaban 1310/27 Şubat 1893).
Karadeniz’de yunus avcılığının yapıldığı da görülmektedir. Yunus balığının yağları çıkarılıp Avrupa’ya satılır, böylelikle birçok aile geçimini sağlardı. Yine kaynaklardan öğrendiğimize göre Sürmene limanında “Kurd” denilen bir balık bulunmakta, gemileri kemirerek zarar vermekte idi . 1900 tarihli salnâmede, vilayette avlanan ve ihraç edilen balıklar arasında yine hamsi, kalkan, mercan, mezgit, palamut, tekir, turna, zargana gösterilmekte, yunus balığının çok miktarda avlandığı, sahil halkı içinde, özellikle Sürmenelilerin bu balığı avlamada çok usta oldukları, yağını çıkarıp sattıkları, yılda yaklaşık on bin liraya yakın bir ticaret hacmi olduğu, hamsinin ise bol olduğu zaman gübre olarak tarlalara döküldüğü ifade edilir. Salnameler, Rize balıkçılarının, Sürmene balıkçıları gibi yunus balıklarını avladıklarını, bundan “don yağı” denilen balık yağı imal ederek dışarıya sattıklarını kaydetmektedir . Ayrıca, Trabzon, Rize, Araklı, Tirebolu, Kozağzı ve civarda bulunan diğer akarsu ağızlarında ilkel av araçlarıyla 5.000 kg kadar yılanbalığı avlandığı da bilinmektedir.
ALINTI-ottomannavy.com
Karadeniz’de balıkçılık gerek beslenme, gerekse ticarî açıdan önemli bir yere sahiptir. Karadenizli balıkçılar, nesilden nesile aktarılan tecrübelerle balık avı konusunda oldukça bilgi birikimine sahip olmuşlardır. XV-XVI. yüzyıllarda Karadeniz’de önemli bir konuma sahip olan Trabzon şehrinin balıkçılık yönünden çok gelişmiş olduğu bilinmektedir. Nitekim, Trabzon kanunnâmesinde avlanan her balık çeşidinden öşür alınması, balıkçılığın geliştiğinin bir işareti olmalıdır. Yine, ihtiyaç fazlası balıklardan balık yağı üretildiği ve bu yağın Hıristiyan mahallelerinde satıldığı, satılan bu balık yağından ihtisâb resmi alındığı kanunnâmede kayıtlıdır. Âşık Mehmed’in Menâzırü’l-avâlim (1598) adlı eserinde Trabzon denizinde nefis balıklar avlandığını bildirmesi, Evliya Çelebi’nin, Seyahatnamesi’nde (1640) Trabzon halkının uğraştığı yedi iş kolundan birinin balık avcılığı olduğunu kaydetmesi, balıkçılığın ve balık avcılığı ile uğraşanların önemli bir sayıya ulaştığını göstermektedir. Yine, Âşık Mehmed ve Evliya Çelebi, Trabzon denizinde bol miktarda hamsi, mezgit, kalkan, levrek ve kefal, kızılca tekir, kolyoz, uskumru balığı avlandığını kaydederler.
Osmanlı ülkesinde, deniz, göl ve nehirlerde avlanan ve satılan balıklardan “sayd-i mahî resmi” alındığı bilinmektedir. Meselâ, Hayriye tüccarından Süleyman Ağa’nın, balık rüsumu ile ilgili bir arzuhali de bu konuda ilginç bilgiler verir. Bu arzuhalden ve Trabzon Valisi Emin Paşa’ya hitaben gönderilen tahrirat müsveddesinden anlaşıldığına göre, Ordu ve Trabzon sancağı sayd-i mahi mültezimi Süleyman Ağa, Sürmene kazasından bazı kişilerin 1275 (1858) yılında avladıkları balığın rüsumunu ödemeksizin yağ çıkarıp sattıklarını ve yağın beher kıyyesi için rayiç olan elli beşer kuruşu ödemediklerini bildirmişti. Aynı dönemde benzer sıkıntılar, Trabzon vilayetinde de görülür. Nitekim, 17 Zilhicce 1277 (3 Ekim 1860) tarihli bir belge, sayd-i mahi rüsumu mültezimi Arif Bey’in söz konusu verginin tahsilinde karşılaşılabilecek sorunlara dair bilgi talebiyle ilgilidir.
Karadeniz’deki balıkçılık faaliyetine dair kaynaklar bununla sınırlı değildir. Şâkir Şevket, “deniz kenarında bulunan ahalinin balıkçı olduklarını, bunların çok miktarda yunus balığı avladığını” kaydeder. Darüşşafaka Müdürü Binbaşı Hüseyin Bey, 1885’de kaleme aldığı ders kitabında Karadeniz’de kalkanın, en çok da Trabzon ve Samsun vilayeti sahillerinde hamsinin avlandığını; Tüccarzâde İbrahim Hilmi ise Eski Trabzon ve Kemer denilen sahillerde petrol gazı damar ve kaynakları olduğunu, açıktan denize akıp gittiğini, bu nedenle avlanan balıkların etlerini kokuttuğunu ifade eder.Trabzon vilayeti hakkında kıymetli bilgiler ihtiva eden 1888 tarihli salnâmeye göre ise denizde avlanan ve satılan balıklar arasında hamsi, kalkan, mercan, mezgit, palamut, tekir, turna, zargana başta gelmektedir. Hamsi, mevsimi geldiğinde çok tutulduğundan ucuza satılırdı. Ucuz olduğu için fukara köylü tarafından yeterli miktarda alınarak tuzlanır ve böylece çoluk çocuğun iaşesi sağlanırdı. Adî sardalyeden az ufak olan, lezzetli ve yağlı, buna karşın fazla tuzlu olduğundan alışık olmayana yenildikten sonra o nispette hararet veren hamsi, sahil halkı için büyük bir nimetti. 1893 yılında bol miktarda çıkan hamsinin beher batmanı iki kuruştan yirmi-otuz paraya kadar satılmıştı.
Trabzon Valisi Kadri Bey, Mabeyn-i Hümayun Başkitabetine çektiği 1 Teşrîn-i evvel 1308 (13 Kasım 1892) tarihli bir telgrafta, Trabzon’da kayıkçılık ve balıkçılık gibi işlerde çalışan bir çok ailenin karantina ve kordon altına alınmasından dolayı zarara uğradıklarını ve muhtaç duruma düştüklerini belirterek, bu kimselere yardım talebinde bulundu. Kadri Bey’in bu arzı üzerinde, Trabzon vilayetinde mağdur duruma düşen balıkçı ve kayıkçılara verilmek üzere yüz liranın gönderildiği kaydı bulunmaktadır (10 Şaban 1310/27 Şubat 1893).
Karadeniz’de yunus avcılığının yapıldığı da görülmektedir. Yunus balığının yağları çıkarılıp Avrupa’ya satılır, böylelikle birçok aile geçimini sağlardı. Yine kaynaklardan öğrendiğimize göre Sürmene limanında “Kurd” denilen bir balık bulunmakta, gemileri kemirerek zarar vermekte idi . 1900 tarihli salnâmede, vilayette avlanan ve ihraç edilen balıklar arasında yine hamsi, kalkan, mercan, mezgit, palamut, tekir, turna, zargana gösterilmekte, yunus balığının çok miktarda avlandığı, sahil halkı içinde, özellikle Sürmenelilerin bu balığı avlamada çok usta oldukları, yağını çıkarıp sattıkları, yılda yaklaşık on bin liraya yakın bir ticaret hacmi olduğu, hamsinin ise bol olduğu zaman gübre olarak tarlalara döküldüğü ifade edilir. Salnameler, Rize balıkçılarının, Sürmene balıkçıları gibi yunus balıklarını avladıklarını, bundan “don yağı” denilen balık yağı imal ederek dışarıya sattıklarını kaydetmektedir . Ayrıca, Trabzon, Rize, Araklı, Tirebolu, Kozağzı ve civarda bulunan diğer akarsu ağızlarında ilkel av araçlarıyla 5.000 kg kadar yılanbalığı avlandığı da bilinmektedir.
ALINTI-ottomannavy.com
Deniz derindir durulmaz,dostluk ebedidir unutulmaz….