22-08-2008, 11:37
Zihin gücümüzü kullanmayı öğrenelim bölüm 1
Sualtı avcılığında, zihnimiz sürekli algılama ve değerlendirme durumundadır. Şüphe ve tereddüt etmek, korku, kendinden emin olmamak, güven eksikliği gibi duygular, konsantrasyonumuzu negatif etkilemek üzere her zaman karşımıza çıkar.
Avcı, agaşonda iyi bir konsantrasyona sahip, kule tekniğinde, dingin ve rahat, taşaltı avında çok dikkatli ve uyanık olmalı, bunu sağlayabilmek için de sualtı avcılığı dışında kalan her düşünce ve duyguyu kafasından arındırabilmeyi başarmalıdır. Nefes tutmanın yarısı psikolojiktir, bu nedenle tekniğiniz ve fizik kondisyonunuz ne kadar iyi olursa olsun, zihin gücünüzü gerektiği gibi kullanamıyorsanız, sualtında kalış süreniz avlanmaya yeterli olmayacağı gibi, her seferinde nefes nefese kalarak satha çıkarsınız.
Sıcacık evinizde, iyi bir kitapla huzur içinde, en sevdiğiniz koltuğunuzda oturmak varken, kulağınızda kalp atışlarınız, soğuktan ürperirken, buz gibi bir Ocak sabahı, suda ne halt ediyorum diye sorduğunuz olmuştur.
Buna rağmen, iyi bir avla eve dönüş, ardından sıcak bir duş ve o hafta sonunu tatlı bir tembellikle evde geçirmiş avcı dostların biraz da meraklı telefonlarını cevaplarken aldığımız haz, aslında, üşenmeyip yollara düşmekle isabet ettiğimizin gösterir.
Evde kalmayı tercih ettikten sonra, tüm hafta sonu keşke gitseydim diye kendi kendinizi yediyseniz, bilin ki, suda olmanın, dalmanın, avcılığın, tedavi edilemez hastalığı size de ciddi boyutlarda bulaşmıştır.
Bu yazıda, zihin gücünüzü kontrol edebilmek ve avlanmayı çok verimli ve keyfli hale getirebilmek için, yapabilecekleriniz konusunda bir kaç öneri bulacaksınız.
Sualtı avcılığını psikolojik açıdan etkileyen çok fazla parametre vardır. Bu parametreler, kişilik yapısına göre farklı algılanacağı için, her bireyin etkileşimi de, farklı bir tablo çizer. Genelleme yapmak için bu etkenleri üç ana grupta toplayabiliriz;
* ava gitme isteği ve motivasyon
* kendini tanıma
* konsantrasyon
Suya girme isteği
Sualtı avcılığı, etrafınızla iletişim kurmanın zor olduğu bir spordur, arkadaşınızla avlanıyor olsanız bile, genellikle, kafanızdaki bin türlü düşünce ile yalnız kalırsınız. Bu düşüncelerin etkisine kapılmak çok koladır ve konsantrasyonun da en büyük düşmanıdır. Avlanırken, çevreden gelen sinyalleri değerlendirme beceriniz ve partnerinizle olan iletişiminiz kolayca bozulabilir. Bir hafta boyunca hayal ettiğiniz av partiniz, yeterli konsantrasyonun sağlanamaması nedeni ile, balık görememek, sıkılmak ve avdan soğumakla neticelenir. Bunun üstüne, arkadaşınız bol bol avlanıp biraz da hasislik yapıyorsa, canınız iyice sıkılır, gün bitse de dönsek psikolojisine girersiniz. Bu fırsatla partner seçiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Sualtı avcılığı zor bir spordur. Avcı, çoğunlukla ağır koşullara dayanmak zorundadır. Soğuk su, akıntı, dalga, nefes tutma ve sualtında mücadele, tüfek kurmak, sıkışan şişle uğraşmak ve daha bir sürü zorluk, anlatıldığı zaman sualtı avcılığını mazoşist sporlar sınıfına soksa da, katılımcı arkadaşların sayısına baktığımız zaman, işin çekiciliği ortaya çıkıyor.
Suya girme isteği, bütün bu olumsuzluklara rağmen içimizde vardır, işin püf noktası, net bir karar verebilmek ve malzeme hazırlığını tamamlayıp evden çıkabilmekte yatar. Bu kararı vermenin içinde, sıcacık bir yataktan sabahın köründe kalkabilmek, giyinip soğuk havada evden çıkmak, malzeme yüklemek ve yola düşmek, buz gibi esintide, ıslak elbisenin içine girmek var. Kulağa pek hoş gelmese de, sonrası için değiyor.
Kendini tanıma
Bir çoğumuz, fırtınalı denizde, midemiz ağzımıza gelerek, satıhta biraz nefeslenmeye çalışmanın, tam son derin nefesi alırken, şnorkele giren tuzlu suyu yutmanın, ya da, iyi hesaplanmamış bir dalga tarafından taşlara savrulup dayak yemenin acısını tatmamışızdır. Üstelik, formda değilseniz, nefes tutma süreleriniz kısalır, diyafram spazmları rahatsızlık verir ve bir an önce satha çıkmaktan başka şey düşünemez olursunuz. Aldığınız zevk azaldıkça, sıkıntınız artar, sıkıldıkça keyfiniz kaçar, bu fasit döngüye girdiğinizde iş biter.
Bu şartlar altında, avlanmaya yönelik bir konsantrasyon oluşturmak mümkün değildir. Çoğu taşı içine bakmadan geçersiniz, açıkta gördüğünüz balıklar, agaşon için değmeyecek boydadır. Satıhta oyalanırken, evde alacağınız sıcak duş, zihninizde canlanmaya başlar, ve hayalinizdeki levrek de, hep böyle anlarda ortaya çıkar. Pozisyon almak ve tüfeğinizi yönlendirmek için artık çok geçtir. Aynı duygular içinde tetik çekmek te genelde hüsranla sonuçlanır. Avınızla aranızdaki mesafeyi tahmin etmek, tüfeğinizi ne kadar doğru yönlendirdiğiniz, balığın daha iyi bir pozisyonunu beklemek gibi konularda nazlanmanız,sizi eliniz boş bırakır. Malzemeniz, teknik beceriniz ve fizik kondisyonunuz ne olursa olsun, konsantrasyonunuzu bozacak bu kadar fazla dış etken olması, sizi bir dahaki sefer ava gitme ve suya girme konusunda isteksiz hale getirir.
Motivasyon ve isteğinizi hep canlı tutabilmek için, sualtı avcılığının yalnızca size sunduğu zevki düşünmeniz gerekiyor. İyi bir avdan sonra, gece yatağınızda, gözleriniz kapalı tüm avı baştan sona yaşıyorsanız, haftaya büyük ihtimalle suda olacaksınız demektir.
Sualtı avcılığı bir yarışma değildir
Sualtı avcılığı, özel düzenlenmiş yarışmalar haricinde, bir yarışma sporu değildir ve seyircisi yoktur. Buna rağmen avlanmanın içgüdüsel yanında, yarışma ruhu oluşmuştur. Bunun nedeni, biraz da, diğer avcılardan daha iyi olmayı gösterme kompleksidir. Dürüst olmak gerekirse, bu duygunun hemen hepimizde olduğunu kabul etmeliyiz. Gerçekten, kayda değer bir trofe ile iskeleye dönmek çok keyflidir. Takdir ve beğeniye herkesin ihtiyacı ve ilgisi vardır. Ancak, avlanmayı bu boyutlara taşımanın tehlikeli bir yanı var. Önde olma duygusu, başarma mecburiyeti ile birleştiğinde önemli bir düşmana kapı açar; stres.
Stres duygusu ile başa çıkmak ve bu duyguyu terbiye edebilmek, sualtı avcılığında, sizi bir üst seviyeye çıkarır. Avcılığınızı, muhakkak başarılı olma ve balık vurmadan dönme gibi kompleksler yönlendiriyorsa, derinlik ve süre bilinciniz zorlanacaktır, başka bir deyişle, limitlerinizi bildiğiniz halde, kompleksleriniz yüzünden bu limitleri aşmak durumunda kalabilirsiniz. Hepimiz belirli bir tecrübe edindikten sonra, kaç metrelerde rahat avlandığımızı, her yönü ile iyi bir agaşonda,nefes tutma süremizin ne olduğunu biliriz. Limitlerimizi bilme konusunda dürüst davranmamak, zorlama, stres ve tabi ki tehlike getirir. Nefes tutma disiplini, fizik kondisyonunuz yanında, psikolojik durumunuza da bağlı olduğu için, stres duygusu ile mücadele, çok önem taşır. Ortalama 15 metrelerde rahat avlanıyorsanız, bu derinliğe her zaman sadık kalın. Tecrübenizin artması doğrultusunda daha derin denemeler yapmak tabi ki mümkün, ancak, bu denemenizi planlayın. Dalış derinliğini önceden belirleyin, değişken ağırlık kullanacaksanız, ağırlık hesaplarını üşenmeden ona göre yapın ve her zaman yanınızda size asiste edecek en az sizin kadar tecrübeli bir dostunuz olsun. Bu sporda risk almanın bedeli çok pahallı ödeniyor. Limitlerinizi doğru olarak değerlendirmek, özgüveninizi arttırır.
Konsantrasyon ve teknikler
Avcılık tekniğiniz, öncelikle okuduklarınız ve duyduklarınızın birikimleri ile oluşur, sonra, suya her girişiniz ile pekişir. Avcılığın ilk amacı, balık vurmak olduğuna göre, tekniğinizin gelişmesi de bu uğraş ile olacaktır. O halde, tüfeğinizi elinize aldığınız andan itibaren, gevşemek, vantilasyon, ve nefes tutmak, zihninizde, ikinci bir işlem gibi çalışır. Dalışınızın başlaması ile birlikte, zihniniz; etrafınızı algılamak ve değerlendirmek, olası avlarınızın davranış birçimlerinin analizini yapmak, tahmin etmek, pozisyon almak ve tetik çekmek gibi işlerle meşgul olmalıdır. Eğer konsantrasyonunuz bunu sağlayamıyorsa, avlanma yerine nefes tutma çabası, ön planda kalır ve zihninizi meşgul eder. Zihin gücünün bilinçli olarak kullanılması, işte bu noktada önem kazanıyor. Apnea disiplini iyi oturmuş bir dalıcı, sualtına inerken avlanmaya konsantre olmuştur. Nefes tutmak ve uyarıları algılamak zihnin gerisinde bir refleks olarak çalışır.
Jak Boeno'nun Kitabından alıntıdır
Sualtı avcılığında, zihnimiz sürekli algılama ve değerlendirme durumundadır. Şüphe ve tereddüt etmek, korku, kendinden emin olmamak, güven eksikliği gibi duygular, konsantrasyonumuzu negatif etkilemek üzere her zaman karşımıza çıkar.
Avcı, agaşonda iyi bir konsantrasyona sahip, kule tekniğinde, dingin ve rahat, taşaltı avında çok dikkatli ve uyanık olmalı, bunu sağlayabilmek için de sualtı avcılığı dışında kalan her düşünce ve duyguyu kafasından arındırabilmeyi başarmalıdır. Nefes tutmanın yarısı psikolojiktir, bu nedenle tekniğiniz ve fizik kondisyonunuz ne kadar iyi olursa olsun, zihin gücünüzü gerektiği gibi kullanamıyorsanız, sualtında kalış süreniz avlanmaya yeterli olmayacağı gibi, her seferinde nefes nefese kalarak satha çıkarsınız.
Sıcacık evinizde, iyi bir kitapla huzur içinde, en sevdiğiniz koltuğunuzda oturmak varken, kulağınızda kalp atışlarınız, soğuktan ürperirken, buz gibi bir Ocak sabahı, suda ne halt ediyorum diye sorduğunuz olmuştur.
Buna rağmen, iyi bir avla eve dönüş, ardından sıcak bir duş ve o hafta sonunu tatlı bir tembellikle evde geçirmiş avcı dostların biraz da meraklı telefonlarını cevaplarken aldığımız haz, aslında, üşenmeyip yollara düşmekle isabet ettiğimizin gösterir.
Evde kalmayı tercih ettikten sonra, tüm hafta sonu keşke gitseydim diye kendi kendinizi yediyseniz, bilin ki, suda olmanın, dalmanın, avcılığın, tedavi edilemez hastalığı size de ciddi boyutlarda bulaşmıştır.
Bu yazıda, zihin gücünüzü kontrol edebilmek ve avlanmayı çok verimli ve keyfli hale getirebilmek için, yapabilecekleriniz konusunda bir kaç öneri bulacaksınız.
Sualtı avcılığını psikolojik açıdan etkileyen çok fazla parametre vardır. Bu parametreler, kişilik yapısına göre farklı algılanacağı için, her bireyin etkileşimi de, farklı bir tablo çizer. Genelleme yapmak için bu etkenleri üç ana grupta toplayabiliriz;
* ava gitme isteği ve motivasyon
* kendini tanıma
* konsantrasyon
Suya girme isteği
Sualtı avcılığı, etrafınızla iletişim kurmanın zor olduğu bir spordur, arkadaşınızla avlanıyor olsanız bile, genellikle, kafanızdaki bin türlü düşünce ile yalnız kalırsınız. Bu düşüncelerin etkisine kapılmak çok koladır ve konsantrasyonun da en büyük düşmanıdır. Avlanırken, çevreden gelen sinyalleri değerlendirme beceriniz ve partnerinizle olan iletişiminiz kolayca bozulabilir. Bir hafta boyunca hayal ettiğiniz av partiniz, yeterli konsantrasyonun sağlanamaması nedeni ile, balık görememek, sıkılmak ve avdan soğumakla neticelenir. Bunun üstüne, arkadaşınız bol bol avlanıp biraz da hasislik yapıyorsa, canınız iyice sıkılır, gün bitse de dönsek psikolojisine girersiniz. Bu fırsatla partner seçiminin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Sualtı avcılığı zor bir spordur. Avcı, çoğunlukla ağır koşullara dayanmak zorundadır. Soğuk su, akıntı, dalga, nefes tutma ve sualtında mücadele, tüfek kurmak, sıkışan şişle uğraşmak ve daha bir sürü zorluk, anlatıldığı zaman sualtı avcılığını mazoşist sporlar sınıfına soksa da, katılımcı arkadaşların sayısına baktığımız zaman, işin çekiciliği ortaya çıkıyor.
Suya girme isteği, bütün bu olumsuzluklara rağmen içimizde vardır, işin püf noktası, net bir karar verebilmek ve malzeme hazırlığını tamamlayıp evden çıkabilmekte yatar. Bu kararı vermenin içinde, sıcacık bir yataktan sabahın köründe kalkabilmek, giyinip soğuk havada evden çıkmak, malzeme yüklemek ve yola düşmek, buz gibi esintide, ıslak elbisenin içine girmek var. Kulağa pek hoş gelmese de, sonrası için değiyor.
Kendini tanıma
Bir çoğumuz, fırtınalı denizde, midemiz ağzımıza gelerek, satıhta biraz nefeslenmeye çalışmanın, tam son derin nefesi alırken, şnorkele giren tuzlu suyu yutmanın, ya da, iyi hesaplanmamış bir dalga tarafından taşlara savrulup dayak yemenin acısını tatmamışızdır. Üstelik, formda değilseniz, nefes tutma süreleriniz kısalır, diyafram spazmları rahatsızlık verir ve bir an önce satha çıkmaktan başka şey düşünemez olursunuz. Aldığınız zevk azaldıkça, sıkıntınız artar, sıkıldıkça keyfiniz kaçar, bu fasit döngüye girdiğinizde iş biter.
Bu şartlar altında, avlanmaya yönelik bir konsantrasyon oluşturmak mümkün değildir. Çoğu taşı içine bakmadan geçersiniz, açıkta gördüğünüz balıklar, agaşon için değmeyecek boydadır. Satıhta oyalanırken, evde alacağınız sıcak duş, zihninizde canlanmaya başlar, ve hayalinizdeki levrek de, hep böyle anlarda ortaya çıkar. Pozisyon almak ve tüfeğinizi yönlendirmek için artık çok geçtir. Aynı duygular içinde tetik çekmek te genelde hüsranla sonuçlanır. Avınızla aranızdaki mesafeyi tahmin etmek, tüfeğinizi ne kadar doğru yönlendirdiğiniz, balığın daha iyi bir pozisyonunu beklemek gibi konularda nazlanmanız,sizi eliniz boş bırakır. Malzemeniz, teknik beceriniz ve fizik kondisyonunuz ne olursa olsun, konsantrasyonunuzu bozacak bu kadar fazla dış etken olması, sizi bir dahaki sefer ava gitme ve suya girme konusunda isteksiz hale getirir.
Motivasyon ve isteğinizi hep canlı tutabilmek için, sualtı avcılığının yalnızca size sunduğu zevki düşünmeniz gerekiyor. İyi bir avdan sonra, gece yatağınızda, gözleriniz kapalı tüm avı baştan sona yaşıyorsanız, haftaya büyük ihtimalle suda olacaksınız demektir.
Sualtı avcılığı bir yarışma değildir
Sualtı avcılığı, özel düzenlenmiş yarışmalar haricinde, bir yarışma sporu değildir ve seyircisi yoktur. Buna rağmen avlanmanın içgüdüsel yanında, yarışma ruhu oluşmuştur. Bunun nedeni, biraz da, diğer avcılardan daha iyi olmayı gösterme kompleksidir. Dürüst olmak gerekirse, bu duygunun hemen hepimizde olduğunu kabul etmeliyiz. Gerçekten, kayda değer bir trofe ile iskeleye dönmek çok keyflidir. Takdir ve beğeniye herkesin ihtiyacı ve ilgisi vardır. Ancak, avlanmayı bu boyutlara taşımanın tehlikeli bir yanı var. Önde olma duygusu, başarma mecburiyeti ile birleştiğinde önemli bir düşmana kapı açar; stres.
Stres duygusu ile başa çıkmak ve bu duyguyu terbiye edebilmek, sualtı avcılığında, sizi bir üst seviyeye çıkarır. Avcılığınızı, muhakkak başarılı olma ve balık vurmadan dönme gibi kompleksler yönlendiriyorsa, derinlik ve süre bilinciniz zorlanacaktır, başka bir deyişle, limitlerinizi bildiğiniz halde, kompleksleriniz yüzünden bu limitleri aşmak durumunda kalabilirsiniz. Hepimiz belirli bir tecrübe edindikten sonra, kaç metrelerde rahat avlandığımızı, her yönü ile iyi bir agaşonda,nefes tutma süremizin ne olduğunu biliriz. Limitlerimizi bilme konusunda dürüst davranmamak, zorlama, stres ve tabi ki tehlike getirir. Nefes tutma disiplini, fizik kondisyonunuz yanında, psikolojik durumunuza da bağlı olduğu için, stres duygusu ile mücadele, çok önem taşır. Ortalama 15 metrelerde rahat avlanıyorsanız, bu derinliğe her zaman sadık kalın. Tecrübenizin artması doğrultusunda daha derin denemeler yapmak tabi ki mümkün, ancak, bu denemenizi planlayın. Dalış derinliğini önceden belirleyin, değişken ağırlık kullanacaksanız, ağırlık hesaplarını üşenmeden ona göre yapın ve her zaman yanınızda size asiste edecek en az sizin kadar tecrübeli bir dostunuz olsun. Bu sporda risk almanın bedeli çok pahallı ödeniyor. Limitlerinizi doğru olarak değerlendirmek, özgüveninizi arttırır.
Konsantrasyon ve teknikler
Avcılık tekniğiniz, öncelikle okuduklarınız ve duyduklarınızın birikimleri ile oluşur, sonra, suya her girişiniz ile pekişir. Avcılığın ilk amacı, balık vurmak olduğuna göre, tekniğinizin gelişmesi de bu uğraş ile olacaktır. O halde, tüfeğinizi elinize aldığınız andan itibaren, gevşemek, vantilasyon, ve nefes tutmak, zihninizde, ikinci bir işlem gibi çalışır. Dalışınızın başlaması ile birlikte, zihniniz; etrafınızı algılamak ve değerlendirmek, olası avlarınızın davranış birçimlerinin analizini yapmak, tahmin etmek, pozisyon almak ve tetik çekmek gibi işlerle meşgul olmalıdır. Eğer konsantrasyonunuz bunu sağlayamıyorsa, avlanma yerine nefes tutma çabası, ön planda kalır ve zihninizi meşgul eder. Zihin gücünün bilinçli olarak kullanılması, işte bu noktada önem kazanıyor. Apnea disiplini iyi oturmuş bir dalıcı, sualtına inerken avlanmaya konsantre olmuştur. Nefes tutmak ve uyarıları algılamak zihnin gerisinde bir refleks olarak çalışır.
Jak Boeno'nun Kitabından alıntıdır